Çarşamba günü açıklanan CDU, CSU ve SPD koalisyon anlaşması, emekçiler ve toplumsal politika ile ilgilenenler için pek de olumlu bir şey içermiyor. Çalışma Saatleri Kanunu'nda yapılması planlanan değişiklik, önemli bir tartışma konusu. Almanya’da sekiz saatlik iş günü 1918’den beri yürülülte ve görünüşe göre bu o kadar eski bir düzenleme haline gelmiş ki, artık acilen kaldırılması gerektiği söyleniyor. Yeni koalisyon ortakları, haftalık azami çalışma süresi getirmeyi planlıyorlar. Bu, çalışma saatlerinin bazı iş günlerinde sekiz saatten çok daha uzun olabileceği anlamına geliyor ki bu da bugün hastaneler, itfaiye, polis, su ve elektrik tedarikçileri gibi istisnai durumlarda mümkün olan bir uygulama.
Koalisyon anlaşmasına göre, çalışma saatlerinin yeniden düzenlenmesi “sosyal ortaklarla” istişare içinde yapılacak. Üç partinin müzakerecileri, “emekçiler ve işletmelerin (…) haftalık maksimum çalışma süresiyle, aile işlerini ve meslek hayatını daha iyi dengelemek“ istediklerini iddia ediyor.
Sendikalar, işverenlerle iyi çalışma koşulları sağlamak amacıyla diyalog kurmaya hazır olduklarını belirtiyor. SPD üyesi ve Alman Sendikalar Birliği (DGB) Başkanı Yasmin Fahimi, koalisyon anlaşmasını “ekonomiyi canlandırmak ve istihdamı güvence altına almak için akıllıca ve makul planlar içeriyor” şeklinde övdü. IG Metall de koalisyon anlaşmasındaki bazı olumlu unsurlar olduğunu vurguladı. Birinci Başkan Christiane Benner, altyapı için ayrılan özel fonlar ve borç freninin hafifletilmesinin “doğru bir adım” olduğunu söyledi.
Sendikalar, anlaşmalarla uzlaşabilirken, sivil toplum kuruluşlarından ciddi eleştiriler geldi: Chris Methmann, “Foodwatch”un Genel Müdürü, gastronomiye yönelik KDV indirimi ve fast food reklamlarına yönelik herhangi bir kısıtlama olmamasını olumsuz teşvikler olarak nitelendirdi. “Initiative Lieferkettengesetz” (Tedarik Zinciri Yasası İnisiyatifi)’nden Heike Drillisch, Tedarik Zinciri Direktifi’nde “yaptırımların ve raporlama yükümlülüklerinin kaldırılmasını” sert bir şekilde eleştirerek, bunun “küresel tedarik zincirlerinde insan hakları ve çevre koruması açısından büyük bir geri adım” olduğunu belirtti.