1935’te Nazi Almanyası’ndan kaçarak Filistin’e sığınan bir ailenin çocuğu olan Bernstein, kendisini “Yahudi bir Filistinli” olarak tanımlamaktan gurur duyuyordu. Hayatı boyunca Almanya ve İsrail arasında geçen zorlu bir kimlik deneyimi yaşadı.
Junge Welt gazetesinde yayınlanan habere göre, Münih’e yerleşmesinin ardından Yahudi-Filistin Diyalog Grubuna katılan Bernstein, uzun süre bu grubun başkanlığını yürüttü. Eşi Reiner Bernstein ile birlikte kentteki Stolperstein (tökezleme taşı) projelerinde aktif olarak görev aldı.
Bernstein, İsrail hükümetinin politikalarına yönelik sert eleştirileri ve BDS hareketine verdiği açık destek nedeniyle Almanya’da siyasi çevrelerin hedefi haline geldi. Buna rağmen antisemitizm, aşırı sağ tehditleri ve insan hakları ihlallerine karşı çalışmalarını sürdürdü. “Auschwitz, hiçbir insan hakları ihlalinin bahanesi olamaz” sözü, onun temel siyasi duruşunun ifadesiydi.
2021’de Berlin’de, Alman Parlamentosu’nun BDS karşıtı kararına karşı açılan davanın da başvurucuları arasındaydı. Bu kararı, ifade ve toplanma özgürlüğüne yönelik bir tehdit olarak görüyordu.
Bernstein, ölümünden birkaç saat önce yaptığı sosyal medya paylaşımında “Gaza mon amour! … Gaza’yı asla unutmayacağım” sözleriyle Gazze’deki duruma dikkat çekti.
Ailesi, Bernstein’ın küllerinin defnedileceği törene katılacaklardan Filistin bayrağı getirmelerini istedi. Bu sembolik veda, yakınlarına göre onun değerlerini yansıtıyor.