İki yıl önce açık farkla birinci olan Geert Wilders'ın aşırı sağ ve Müslüman karşıtı Özgürlük Partisi (PVV) ise ciddi kayıplarla ikinci sıraya geriledi.
Seçimler, Wilders’ın liderliğini yaptığı sağcı dört partili koalisyonu bozmasının ardından yeniden yapılmak zorunda kalmıştı. Bu kez diğer tüm partiler, PVV’nin tek üyesi olan “egosu yüksek” Wilders ile yeniden işbirliğini reddetmişti.
Alman basını, komşu ülkedeki bu seçimi özellikle kendi aşırı sağ partisi AfD açısından değerlendiriyor. FAZ gazetesi, “Sağ popülistler dışlanmalı mı, yoksa siyasi sisteme dahil edilerek etkileri azaltılabilir mi?” diye soruyor. Gazete, Wilders'ın beklediği mutlak çoğunluğu dramatik şekilde kaçırmasının bir “büyü bozumu” olduğunu yazıyor. Ancak ona tam sorumluluk verilmediğini, başbakan olmasının engellendiğini de vurguluyor.
Der Spiegel ise aynı fikirde değil: “Bu büyü bozumu tezi saçmalık.” Dergiye göre sağ blok içinde dengeler değişse de “sağ popülizm bu seçimden güçlü ve istikrarlı çıkıyor.” Spiegel şöyle devam ediyor: “Siyaset aşı gibi işlemez; kendinize az miktarda sağ görüş enjekte ederek ona karşı bağışıklık kazanamazsınız.” Sonuç olarak Almanya için ders açık: “Demokrasi düşmanlarına karşı duvar hâlâ gerekli.”
Taz ise liberal D66’nın değil, sosyal demokratlar ve Yeşillerin sosyal-ekonomik dönüşüm vizyonunun kazanamamasından üzüntü duyuyor: “Hollanda solunun inişi muazzam oldu.”
Bir zamanlar sosyal demokrat olan Frankfurter Rundschau ise artık liberalleri umut ışığı olarak gösteriyor: Liberaller “gereklidir – yapıcı bir güç olarak, sadece karşı çıkan bir hayalet gibi değil.” Ancak soru şu: Kim için? Çünkü geleneksel partileri tarafından yüzüstü bırakıldığını hisseden işçi sınıfının bir kısmının sağa yönelmesinin temel nedeni olan sosyal sorunları, ilerici bir neoliberalizm çözemez.