Çalışma saatlerinin uzatılması, personelin bölünmesi, artan denetimler... Arabulucu kararları yalnızca "ağır sonuçlar" doğurmakla kalmadı, aynı zamanda sendikacılar için kesinlikle kabul edilemez bir uzlaşıyla sonlandı. Başlangıçta sendika daha fazla ücret ve dinlenme süresi talebiyle masaya oturmuştu. Ancak, "yeni siyasi koşullar" gerekçesiyle sıfır zam ayları ve artırılmış çalışma süreleri gibi çalışanlar aleyhine maddeler anlaşma metnine dahil edildi.
Çalışanlar arasında güçlü bir grev eğilimi olmasına rağmen oylamaya gidilmemesi, Verdi için açık bir geri adım ve sendikal politikalarda yenilginin göstergesi oldu. Belki de 51 kişilik Toplu Sözleşme Komisyonu (BTK) üyeleri, kararlarının kamu hizmetlerinin çok ötesinde sonuçlar doğuracağını tam anlamıyla kavrayamadılar. Ya da belki de üyeler, referandumda anlaşmanın reddedilmesini önlemeye çalıştı; fakat grev için yeterli desteği toplayamadı. Tıpkı Posta İşletmesi örneğinde olduğu gibi, Verdi kamu sektöründe de kendi zayıflığını ve irade eksikliğini kabul etmek zorunda kaldı.
Anlaşmaya göre artık haftalık çalışma süresi 42 saate kadar çıkacak. Yıllık ikramiye yerine üç gün ek izin verilecek, ancak bu düzenleme hastane çalışanlarını kapsamıyor. Eğitim gören kamu çalışanları ise, "şartlı olarak" kadroya alınabilecek. Verdi'nin açıklamasına göre, artık herkesin "tüm davranışlarıyla Anayasa'nın özgür demokratik düzenine bağlılığını" göstermesi gerekiyor. Yani, hükümete karşı eylemlerden kaçınmak şart gibi görünüyor. Üstelik son sözü, Anayasayı Koruma Dairesi söyleyecek.
TVöD (Kamu Hizmetleri Toplu İş Sözleşmesi), kamu yönetimi ve hizmetlerinde çalışan 2,5 milyondan fazla emekçiyi doğrudan etkiliyor. Üstelik diğer birçok sektör de bu sözleşmeyi referans alıyor. "Gönüllü" notuyla sunulan fazla mesai maddesi bile birçok sektörde fazladan çalışmayı zorunlu hale getirebilir. Sendikacılar, bu tür "gönüllülüklerin" gerçekte ne anlama geldiğini çok iyi biliyor.
Verdi, bir toplu sözleşmenin her zaman güç dengelerinin yansıması olduğunu açıkladı. Bu doğru; nitekim BTK delegelerinin üçte birinden fazlası hakem kararına karşı oy kullandı. Bu dikkat çekici, çünkü bu kurul Verdi içinde bile çoğu zaman yalnızca "onay organı" olarak görülüyordu.