Ancak bu tablo ne ilk ne de son uyarı. 2012’den bu yana neredeyse her eğitim raporu aynı şeyi söylüyor: Öğrencilerin temel becerileri geriliyor. Politikacılar ise her seferinde “Bu bir uyarı sinyali” diyor, birkaç gün tartışılıyor, sonra konu yeni rapora kadar unutuluyor.
Federal Eğitim Bakanı Karin Prien (CDU) da bu kez aynı kelimeleri kullandı:
“Bu, toplumun tamamı için ciddi bir uyarı sinyali.”
Prien, ulusal ölçekte ortak bir çaba gerektiğini, okulların bu yükü tek başına taşıyamayacağını söyledi. Ancak bu “çağrı”, önceki bakanların açıklamalarından çok da farklı değil. Eğitimde kronikleşmiş sorunlar —öğretmen açığı, eşitsiz kaynak dağılımı, aşırı kalabalık sınıflar ve yetersiz destek programları— hâlâ yerinde duruyor.
Uzmanlar, başarısızlığın nedenleri arasında pandemi döneminde kaybedilen öğrenme zamanı, öğretmen eksikliği, küresel krizlerin etkisi ve sosyal medya kullanımının artışı gibi etkenleri sayıyor. Ancak bu sorunların çoğu yıllardır biliniyor. Somut ve kalıcı çözümlerse hâlâ hayata geçirilebilmiş değil.
Hükümetin umut bağladığı “Startchancen” programı ve gelecek yıl yürürlüğe girecek tam gün okul hakkı önemli adımlar olarak görülse de, öğretmen yetersizliği ve eğitimde yapısal eşitsizlikler çözülmedikçe bu projelerin de etkisinin sınırlı kalacağı endişesi hakim.
Almanya, eğitimde giderek büyüyen bir uçurumun kenarında duruyor. Her yeni rapor aynı şeyi söylüyor: Öğrenciler geriliyor, uyarılar tekrarlanıyor, çözümler erteleniyor.
Sorulması gereken soru artık şu: Ne zaman gerçekten harekete geçilecek?
Okul malzemeleri birçok kişi için "zar zor karşılanıyor"
Okul gezileri, ders kitapları, tabletler... Okul masrafları 20.000 avroya kadar çıkabiliyor. Herkesin maddi gücü yetmiyor. Eğitim paketleri veya destek grupları yardımcı oluyor. Ancak uzmanlar uyarıyor: Sosyal eşitsizlik artıyor.