Daha bir buçuk yıl önce anketlerde hâlâ yüzde 45 civarında seyrediyordu. O zamandan beri Başbakan Keir Starmer yönetiminde rekor hızla yüzde 18’e gerilemeyi başardı. Peki reçetesi ne? Neoliberal politikayı en uç noktaya taşımak, yaşlıların kışın ısınma yardımlarını kesmek, tekerlekli sandalye kullananların bağımsız bir yaşam sürmeleri için gerekli destekleri kaldırmak. Bunun dışında İşçi Partisi, Avrupa kıtasındaki ülkeleri örnek alarak, sefil ve gülünç politikacılarla öne çıkıyor. Bu arada, sosyoekonomik sorunlar büyüyor. Bu sırada sosyoekonomik sorunlar kasvetli Kasım göğünde büyümeyi sürdürüyor: 14 milyon insanın o kadar az parası var ki gıdaya erişimleri zaman zaman garanti edilemiyor. Temelinden budanmış sağlık sistemi gözle görülür şekilde çöküşe yaklaşıyor. Altyapı çürüyor.
Junge Welt gazetesi „Peki ya eldeki parayı illa ki aşağıdan yukarıya, sivil yaşamdan orduya aktarmak istiyorsanız?“ sorusunu şöyle cevaplıyor: „O zaman İçişleri Bakanı Shabana Mahmood’un yaptığı gibi teşhis koyuyorsunuz: Sorun yoksulluk değil, açlık değil; hayır, ‚yasa dışı göç ülkemizi paramparça ediyor.‘ . Ve sonra, yoksulları yoksullaşmışlara karşı kışkırtarak, yüksek sesle bağırarak iltica sistemini yıkarsınız. Gelecekte, sığınma hakkı düzenli olarak yeniden değerlendirilecek, vatandaşlığa geçiş süreleri ciddi şekilde uzatılacak, sınır dışı etmeler artırılacak. Bunun modeli olarak Danimarka’nın sığınma yasası gösteriliyor. Elbette Almanya’nınkiyle de güçlü paralellikler var. Ancak burada olduğu gibi orada da ırkçılık kartının – Starmer ilkbaharda “yabancılarla dolu bir ada” ifadesini bile kullandı – İşçi Partisi’ni daha fazla düşüşten koruyacağına dair hiçbir işaret yok. Çünkü yukarıya karşı başkaldırmak yerine aşağıyı hedef almayı tercih edenler, Birleşik Krallık’ta da hâlâ Keir Starmer’ın solgun “sınır dışı kopyası”nı değil, ırkçı orijinal olan Nigel Farage’ın Reform UK Partisi’ni seçiyor.