Son yıllarda artan enerji fiyatları, zayıf büyüme ve devam eden küresel kriz, ekonomiyi baskı altına alıyor. Yaz aylarına kadar koalisyon partileri iyimser bir tablo çizmiş, milyarlarca euroluk yatırım ve borçlanma planlarıyla hem savunma hem de sosyal harcamaların karşılanabileceğini ilan etmişti. Örneğin Siemens CEO’su Roland Busch, temmuz ayında Almanya’ya önümüzdeki üç yıl içinde 631 milyar euroluk yatırım yapılacağını açıklamış, bunun için ise “siyasi cesaret ve yapısal değişiklikler” gerektiğini vurgulamıştı.
Hükümet Ağustos başında sosyal politikalarla ilgili bazı düzenlemeleri de hayata geçirdi: emeklilik seviyesinin 2031’e kadar korunması, “anne emekliliği”nin genişletilmesi, kamu ihalelerinde sendika sözleşmelerine bağlılık şartının 2032’ye kadar uzatılması gibi kararlar alındı.
Ancak kısa süre içinde tablo değişti. Ağustos sonuna gelindiğinde otomotiv sektöründe işten çıkarmalar, artan iflaslar ve küçülen ekonomi gündeme geldi. Maliye Bakanı ve SPD lideri, bakanlar kuruluna gönderdiği yazıda 2027 bütçesinde 30 milyar euronun üzerinde açık bulunduğunu belirterek hızlı bir şekilde “ciddi tasarruf önerileri” istedi. SPD’nin anketlerde yüzde 14 seviyelerine gerilemesi ve Eylül ayında Kuzey Ren-Vestfalya’daki yerel seçimlerde yeni bir oy kaybı ihtimali, partiyi 20 yıldır tekrarladığı vergi artışlarını gündeme almaya mecbur etti.
CDU/CSU cephesinde ise bu öneriler tepkiyle karşılandı. Vergi artışları, muhafazakârlar tarafından “sosyalist politikalar” olarak kabul edildiği için şiddetle karşı çıkılıyor. Öte yandan, siyasi çevrelerde CDU/CSU’nun ileride AfD ile iş birliği yapma olasılığı da tartışılıyor. Bu durum, koalisyonun geleceğine dair belirsizliği artırıyor.
Başbakan ve hükümet, sonbaharda reformların hayata geçirileceğini vurgulasa da, gözlemcilere göre bu süreç oldukça çetin geçecek. Uzmanlar, “Reform Sonbaharı”nın koalisyon için aynı zamanda bir sınav olacağı görüşünde.