Planlar arasında hızlandırılmış vatandaşlık uygulamasının sona erdirilmesi ve ikincil koruma statüsündeki mülteciler için aile birleşiminin askıya alınması yer alıyor.
İkincil koruma statüsüne sahip mülteciler, siyasi iltica hakkına sahip olmasalar da, ülkelerinde yaşamları tehlike altında olduğu için Cenevre Mülteci Sözleşmesi kapsamında korunuyor.
Siyah-kırmızı koalisyon hükümetinin (CDU/CSU-SPD) göreve başlamasından yalnızca üç hafta sonra, göçü sınırlamaya ve vatandaşlığa geçiş sürecini yeniden düzenlemeye yönelik ilk yasa tasarıları kabineye sunuluyor. Buna göre, sığınma hakkı tanınmayan mülteciler için aile birleşimi geçici olarak askıya alınacak; ayrıca üç yıl içinde vatandaşlığa geçişi mümkün kılan uygulamaya da son verilecek.
Bu değişiklikler, hükümeti oluşturan partiler arasında yapılan koalisyon görüşmelerinde karara bağlanmıştı.
Vatandaşlığa geçişte ne değişecek?
Yeni düzenlemeyle birlikte, “hızlandırılmış vatandaşlık” uygulaması kaldırılıyor. Artık Alman vatandaşlığına geçmek isteyenler, gerekli diğer koşulları sağlamaları durumunda Alman pasaportunu en erken beş yıl sonunda alabilecek. Böylece, önceki trafik lambası koalisyonunun (SPD, Yeşiller, FDP) getirdiği düzenleme geri alınmış olacak.
Aile birleşiminde ne değişecek?
İçişleri Bakanlığı’nın hazırladığı yasa tasarısı, ikincil (sınırlı) koruma statüsündeki kişiler için aile birleşiminin iki yıl süreyle askıya alınmasını öngörüyor. Yaklaşık 350 bin kişiyi kapsayan bu gruptakiler, siyasi iltica hakkına sahip olmamakla birlikte, ülkelerinde hayati tehlike altında oldukları için uluslararası koruma altına alınmış durumda.
Plan neden tepki çekiyor?
Özellikle aile birleşiminin askıya alınması kararına yönelik tepkiler büyük. Mayıs ayı ortasında 30’dan fazla sivil toplum kuruluşu hükümeti bu planlardan vazgeçmeye çağırdı. Terre des Hommes, Save the Children Deutschland, Amnesty International ve Alman Çocuk Yardım Kurumu gibi kuruluşlar yayımladıkları ortak bildiride şu ifadelere yer verdi:
“Aile birleşiminin askıya alınması, uzun yıllar süren acı verici ayrılıklara yol açar.”
Paritätischer Gesamtverband da Pazartesi günü yayımladığı açıklamada, Almanya’da sığınma başvurularının halihazırda önemli ölçüde azaldığını hatırlatarak, bu denli ciddi bir temel hak müdahalesinin meşru gösterilemeyeceğini belirtti.
Kilise çevrelerinden de benzer eleştiriler geldi. Hamburg Başpiskoposu Stefan Heße, Neue Berliner Redaktionsgesellschaft’a verdiği demeçte, Anayasa’nın aileyi devletin özel koruması altına aldığını hatırlatarak, “Bu koruma vaadi, ülkemizdeki tüm aileler için geçerlidir – korunma arayan aileler için de.” Aile birleşiminin askıya alınması “etik açıdan son derece tartışmalı” ve entegrasyon üzerinde olumsuz etki yaratıyor dedi.
EKD’nin (Alman Evanjelik Kilisesi) mültecilerden sorumlu piskoposu Christian Stäblein ise, “Tüm insanlar, özellikle de mülteciler ve ikincil koruma altındakiler, sevdiklerinden yıllarca ayrı kalmamalıdır. Bu, insan sevgisinin bir gereğidir” sözleriyle kararı eleştirdi.